İnsan oldun.
Yeryüzüne doğdun.
Saf, dokunulmamış, masum ve suçsuz.
Ne olduğunu ya da ne olmadığını bilemeyen bir hiç.
Hiçbir yerden başlamayan sözcükler beyninden geçip bilinmeyen bir boşlukta anlamlarını yitiriyorlardı o ilk zamanlar da .
Dünsüz düşüncelerin eşliğinde yaşadığın herşey nasıl da heyecanlandırıyordu seni.
Zaman ilerledi.
Bilinç harekete geçti. Seni çevreleyen dünyanın bilgi bombardımanı altında.
Zihin uyandı. Sana bellek ve imgelemeden oluşan bir dünya yarattı.
Nedensellikle yönetilen bir dünya.
Herşeyin mutlak bir nedeni vardı ve hepsinin de bir yanıtı.
Her yanıtsa düne dair bir inancın, bir ideolojinin devamı.
Doğmuştun bir kere artık duramazdın
Durmadan, duramadan yaşadın.
Zamanla benzemeye çalıştığın o büyük kalabalıklar gibi sen de biliyorum demeye başladın.
Olmakta olanı gözlemlemeyi bıraktın.
Oysa biliyorum demek yaşamıyorum demekti!
Dahil olduğun inanç sisteminin seni de uyuttuğunun farkına varamadın.
Fark etsen de, belki hiç bir şey değişmeyecekti.
Belki de oynadığın oyunun kuralı böyleydi!
Uyanmak için önce uyumak zorundaydın.
Yeniden şekillenmek için önce tamamen erimek.
Yaratmadan önce yok etmek.
Adına hayat denilen tuhaf bir oyundu bu oynadığın.
Doğmak, yaşamak, tüketmek, sahip olduklarını yeniden fark etmek!
Kendini bir kez daha inşa etmeye başlamak için, bir gün artık hazır olduğunu hissetmek.
Önce erimek, sonra varlığını yeniden teyit etmek…
11 Nisan 2011
Haşim Arıkan
Fotograf: Russell Crow